Tuba Türk Çınar Yazdı... Günümüz Teknolojisinde Savaş
- tubaturkcinar
- 6 Oca 2024
- 2 dakikada okunur
Kamu politikası araştırma kuruluşu RAND Corporation'ın yakın tarihli bir raporunda araştırmacılar, tasarlanmış patojenlerin savaş araçlarına dönüşme potansiyelini araştırdılar. Artık ileri ve karmaşık biyoteknoloji bilim kurgunun dünyasından çıkıp gerçeğe dönüştüğü için, analistler ve uzmanlar ulus devletlerin ve devlet dışı grupların planlamalarında ve stratejik tahminlerinde bu teknolojileri dikkate alacaklarını varsaymaya başlıyorlar.
Raporda;
"Gelişmiş biyoteknoloji yeteneklerine sahip daha fazla ülkenin ortaya çıkması, savaşta biyoteknoloji için yeni ve daha dinamik bir gelecek yaratıyor." deniliyor.
Tarihsel olarak biyolojik silahlar, kendi kuvvetlerine zarar verme riskinin yüksek olması nedeniyle ulus devletler tarafından sıklıkla reddedilmiştir. Patojenler hem düşmanları hem de müttefikleri hedef alabilirler. Üstelik ulus-devletler genellikle büyük ölçekli biyolojik silahlardan uzak duruyor ve çalışmalarını suikast gibi yollarla hedeflemeye odaklıyor. Tabi bunun tahmin edilemez bir durum olmadığını belirtmek gerekir. 2000'li yılların başlarında El- Kaide'nin büyük ölçekli şarbon silahları üretmeye çalıştığı bir sır değil. Ancak ülkelerin müdahalesi ve yüksek kaynak maliyeti nedeniyle terörist gruplar geleneksel silahlara güvenmeyi daha kolay bulmuştur.
Biyoteknolojideki, özellikle de tasarlanmış patojenler alanındaki ilerlemeler savaşta yeni stratejik fırsatlar ve zorluklar sunuyor. Yapay zeka gelişmeye devam ettikçe, belirli genetik işaretleyicilerle belirli bireyleri hedef alan tasarlanmış bir patojen oluşturma fikri manzarayı değiştiriyor.
Raporda, "Bulaşamayan patojenlerle karşılaştırıldığında, bulaşıcı olanları bir aktöre, hatta doğal ve insani nedenlere atfetmek doğası gereği zordur... [ve] kitlesel ölümler ve toplumsal bozulma açısından çok daha büyük bir potansiyele sahiptir" deniyor.
Atıftaki bu zorluk, bulaşıcı biyolojik silahları gizli operasyonlar için cazip hale getiriyor; zira bunların kökenleri kolayca gizlenebiliyor ve bu da uluslararası hesap verebilirliği ve müdahaleyi zorlaştırıyor.
RAND raporu şunu açıklıyor: "Hastalık bulaşmasındaki esas belirsizlik, somut hedeflere gizlice ulaşmak isteyen aktörler için stratejik bir değerdir." Bu belirsizlik, etkili karşı önlemlerin geliştirilmesinde ve faillerin sorumlu tutulmasında önemli bir engel teşkil etmektedir.
Burada büyük bir uyarı var: Bu tür biyoteknolojik silahların üretilebilmesi için kullanıcının ya çok pahalı ve üst düzey teknoloji kullanarak silahı kendisinin üretmesi ya da yüksek güvenlikli laboratuvar ortamlarından çalması gerekecek. Amerika Birleşik Devletleri gibi birçok Batılı ülke ya da Rusya ve Çin gibi yakın rakipler bu tür silahları etkili bir şekilde üretecek kaynaklara sahip olsa da, diğer ülkelerin büyük çoğunluğu sahip olmayacak.
Raporda, "Bulaşıcı bir biyolojik silahı gerçekleştirmenin en kolay teknik yolu, kötü niyetli bir aktörün halihazırda yüksek riskli patojenleri manipüle etmek için donatılmış bir laboratuvara erişim sağlaması olacaktır" deniyor. Basit bir ifadeyle teknolojiyi çalıyorlar.
Bu pek olası görünmese de analistler, dünya çapında tehlikeli insan ve hayvan kaynaklı patojenlerle ilgilenen biyogüvenlik laboratuvarlarında belirgin bir artış olduğu konusunda uyarıyor. Piyasadaki en tehlikeli patojenlerle ilgilenen ve en katı güvenlik düzenlemelerine sahip olan BSL-4 laboratuvarları endişe verici bir hızla inşa ediliyor. 2000 yılında Avrupa'da bu türden yaklaşık 10 laboratuvar vardı ve 2023 itibarıyla bu sayı 40'ın üzerindedir. BSL-3 ve "3-Plus" laboratuvarları daha da yaygındır. Son verilere göre 2024 yılında Filipinler ve Hindistan gibi Asya ülkelerinde 18 yeni BSL-3 ve BSL-4 laboratuvarı inşa ediliyor. Bu laboratuvarlarda yürütülen araştırmalar hayat kurtarmak, aşı üretmek ve salgınla mücadele amacıyla kuruluyorken; sayıları giderek artan doğal patojenler ve bu patojenlerin potansiyel hırsızlığı için daha fazla hedefe sahip olmak ciddi bir endişe kaynağıdır.
Rapor, sonuçta insan vücudunun da tıpkı kara veya deniz gibi bir savaş alanı haline geleceğini savunuyor. Ülkeler, ister bir askerin performansını en üst düzeye çıkarmak için genetik mühendisliğini kullansın, ister teknolojiyle yeteneklerini geliştirsin, zamanla saldırı amacıyla belirli genleri hedef alabilecek biyoteknolojiyi de yaratabilecekler. Devlet dışı aktörlerin farklı hedefleri olsa da genel risk aynıdır; insanların DNA'sını onlara karşı kullanmak.
Kaynak: The Debrief, MJ Banias.
Comments